Dini bilgi açısından Rönesans yaşıyoruz
Din eğitiminde oldukça sağlıklı bir sürece girdiğimizi söyleyen İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa Çağrıcı, “Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi dahil, dini bilgi konusunda son 300 yılın en yüksek, en kaliteli düzeyine ulaştık. Sahih bir din bilgisi üretilmesi, Türkiye’yi dünya ve İslam ülkeleri arasında farklı kılan birinci neden. Bir rönesans dönemi yaşıyoruz” diyor.
2003 yılından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Müftüsü olarak görev yapan Prof. Mustafa Çağrıcı bu ayın sonunda görevini bırakıyor. Aynı zamanda Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Çağrıcı, ders vermeye devam edecek. Emeklilik planlarını sorduğum Çağrıcı, “Ben bir işi bırakırım bir başka işle dinlenirim. Biz millet olarak çok dinlendik biraz da çalışalım” diyor.
Toplumumuzun giderek muhafazakarlaştığı ya da dindarlaştığı yönündeki görüşlere katılıyor musunuz?
Bu kelimelere nasıl bir anlam yüklediğinize bağlı. Geleneksel manada; inançlı bir insan olmak, ibadetlerini yerine getirmek, konu komşuna zarar vermemek ve geleneksel dindarlık anlayışını sürdürmek şeklinde anlarsak, nüfusun artışına oranla dindarlaşmada bir artış olduğunu iddia edemem.
Ama dindarlaşmayı insanların dine saygı duyması, dini pratikleri yerine getirmede kusurlu olsa da, “Çok şükür Müslümanım. Allah’a inanmak, O’nun Peygamberine inanmak, Müslümanlık değerlerini paylaşmaktan mutluluk duyuyorum” diyen insanları anlıyorsak, doğrudur, Türkiye’de dindarlık oranı artmıştır. Dindarlık kelimesini neyle doldurduğunuza bağlı.
Bu artışın sebebi ne olabilir?
Eskiden Türkiye’de bir dil vardı. Kendilerini Müslüman, İslamcı, mütedeyyin olarak tanımlayanların kullandıkları bir ölçü vardı. Bu ölçü beni rahatsız ediyordu. Bunu terk etmekte de zorlandılar. Müslüman derken başörtülü kadınlarla, abdestli namazlı erkekleri kastediyorlardı.
Oysa biz bilgiye dayalı olarak biliyoruz ki bir kadın başörtülü olmadığı halde de Müslüman olabilir. Bu tanımı genişletince otomatik olarak milyonlarca insan tanıma girdi ve dindar sayısı arttı.
Çok iyi bir yoldayız. Dini müsamahakarlık oldukça gelişti. Bu sayede “Çok şükür Müslümanım” diyenlerin sayısı da arttı.
DÜZENBAZ İMAM TİPLEMESİ GERÇEKTİ
Filmlerde, dizilerde gördüğümüz üç kağıtçı, düzenbaz imam imajı aşıldı mı?
Türkiye’de din alanındaki gerilemeler döndürülür, dolaştırılır Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet nesillerine yüklenir ki, bana sorarsanız bu büyük bir haksızlık.
Osmanlı’nın son döneminde imam imajı bozulmuştu. Medreseler, imam yetiştiren kurumlar yozlaştığı için o kurumlardan yetişen insanlar da yozlaşmıştı. O imam tipi biraz da gerçek hayattan alınmıştı.
Cumhuriyet’in başlangıç yıllarında bu sorun 20- 30 yıl yaşandı. Din eğitimi sağlıklı şekilde yürütülemeyince kenarda, köşede, yer altında eğitilen insanların adına hoca denildi. Bunlar din hizmetlerini yürütmeye çalıştı ama içinde yetiştikleri şartların çocuğuydu onlar. O şartlar onlara nasıl bir formasyon verdiyse ona göre davrandılar. Onların bir suçu yok. Suçlu o sistem ve o sistemi kuran, yaşatan zihniyetteydi.
Şimdi ne durumdayız din eğitiminde?
1950’lerden sonra din eğitimi konusunda büyük tartışmalar yapılmasına rağmen son derece sağlıklı bir sürece girildi. Çok uzun diyemeyeceğimiz bir sürede, zaman zaman gerilemeler olsa bile, çok çok olumlu mesafeler alındı, çok ileri düzeylere ulaşıldı.
Bugün Türkiye dini bilgi konusunda, dini hizmet konusunda, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini dahil ederek söylüyorum, son 300 yılın en yüksek, en kaliteli düzeye ulaştı. Çok kaliteli bir din bilimleri gelişmesi kaydettik.
Türkiye’yi İslam ülkeleri arasında farklı kılan birinci neden sağlıklı, doğru düzgün, sahih bir din bilgisi üretilmesi ve bilginin din hizmetine de yansıması. Adeta bir rönesans dönemi yaşıyoruz.
DİNİ CAHİLLİK GERİ BIRAKIYOR
Bu gelişme nasıl bir etki oluşturuyor Türkiye üzerinde?
Türkiye’de başka alanlarda da çok büyük başarılar var, dünyanın dikkatini çeken bir ülke olmasının çok önemli dinamikleri var. Ama bana göre bu dinamiklerin başında, ifade ettiğim sahih din bilgisi gelişmesi vardır.
Pakistan bugün korkunç derecede çile yaşıyorsa üretilen yanlış din bilgisi, din anlayışı ve hizmeti yüzünden. Afganistan’da çok vahim haller yaşanıyorsa, Irak’ta her gün insanlar birbirini öldürüyorsa din alanındaki ihtilaflar yüzünden.
Bunun arkasında çok derin siyasi nedenler de olabilir ama insanların din alanındaki cahilliklerini ve husumetlerini kullanıyorlar. İslam dünyasının büyük çalkantı yaşadığı din bilgisi, algısı, uygulaması bağlamında Türkiye’de hiçbir çatışma yok. Tartışmalar tamamen barışçı, bilimsel, verimli ve iyi niyetli tartışmalar.
Peki bu üretilen dini bilgi imamlara kadar yayılabiliyor mu? İmamlar yarısı üniversite mezunu olan cemaate hitap edebiliyor mu?
Türkiye’de ideal noktaya gelemedik ama İstanbul bağlamında çok çeşitli hizmet içi eğitim çalışmalarıyla bu mesafeyi kapatmaya çalışıyoruz. Cemaatte gerçekten imamdan çok daha ileri düzeyde donanımlı, çok iyi yetişmiş insanlar olabilir. Cemaat ortalamasına baktığımızda imamlarımız çok iyi durumda ama yeterli görmüyorum.
Peygamberi irşaddan ilham alarak kendimizi beşikten mezara kadar geliştirmemiz gerekiyor. Görevlilerimizin günün en verimli saatlerinde 5-6 saat vakitleri var. Sabah namazıyla öğle namazı arasında hizmet içi eğitime alıyoruz. Binlerce arkadaşımızı yüzlerce saat eğittik.
Benim müftülüğüm sürecinde hizmet içi eğitimden geçmeyen arkadaşımız olmadı. Müftülüğe ilk geldiğimde hizmet içi eğitim ceza gibi algılanıyordu. Hizmet içi eğitime yazılanlar, “Müftünün garezinden dolayı beni gönderdiler” diyordu. Şimdi kendileri gelip başvuruyorlar. Kur’an’ı sahih okuma kursu açtık. 20 kişilik sınıfa 137 kişi başvurdu. Günlerce eleme yaptık.
Son dönemlerde öne çıkan, rol model olan imamları pek görmüyoruz. Ne dersiniz?
Sadece din alanında değil başka alanlarda da rol model insanlar çok görülmüyor. Eskiden bilgili insanlar çok az olur, onlar öne çıkardı. Bugün toplumun bilgi seviyesi yükseliyor. O yüzden böyle insanlara ihtiyaç duyulmuyor. İnsanlar çok rahat bilgiye ulaşıyor. Kahramanlar her alanda azaldı.
Bugün İstanbul son 200 – 300 yılın en güzel Kuran okuyan hafızlarına sahip. Muhteşem okuyucular var. Cezaevindeki mahkumlarla çok güzel çalışmalar yapan, cemaatiyle mahkumlar arasında kardeşlik bağı kuran imamlar var. Gelip “Ey cemaat kardeşlerinizin şu kadar takım çamaşıra ihtiyacı var” diyor. Hemen hazırlıyor cemaat.
ÖZEL ÇALIŞMALAR FAYDALI
Kutuplarda namaz vakitlerinin tespiti gibi çalışmalara nasıl bakıyorsunuz?
Bu tarz çalışmaların yapılması lazım. Arayışları olumlu karşılıyorum ama “Gerçeği yalnız ben biliyorum. Benim dışımda herkes yanlış uyguluyor” gibi bir benlik duygusu taşıyan radikal iddialar ileri sürmemek şartıyla böyle çalışmalar yapılmalı. Ama bazı arkadaşlarımız sadece gerçeği kendi biliyorlarmış, diğerleri milyonlarca insanı kandırıyormuş gibi bir üslup kullanmalarını yadırgıyorum.
Bayramı İstanbul’da mı geçireceksiniz?
Evet. Bu sene hacca gitmedim. Bayram namazını Süleymaniye’de kılacağım ve bayram hutbesini okuyacağım. Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız Hasan Kamil Yılmaz vaaz verecek. Evimize gideceğiz, etimizi alacağız. Dostlarımıza ikram edip, ihtiyacı olanlara da dağıtacağız.
DİYANET CAMİDEN DIŞARI ÇIKIYOR
Van depreminde yardım kampanyası başlattınız. Somali için de böyle kampanyalarınız olmuştu. Diyanet’in camiye sıkışmışlık hali bitiyor mu?
Doğru ama bu biraz da Türkiye’nin genel durumuyla da ilgili. Türkiye sadece 700 milyon kilometre kare üzerinde var olan onun dışında varlığı hissedilmeyen bir ülke değil. Hem içeride hem dışarıda değişimler, dönüşümler yaşıyor. Türkiye’nin kurumları da buna göre değişiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı yönetici kadrosunda son 8 -10 yıldır akademisyenler daha fazla görülmeye başladı. İlahiyat fakültelerindeki birikimi Diyanet’e taşımak suretiyle hem bilimsel anlamda gelişmesi hem de hizmet alanlarının, vizyonlarının gelişmesi noktasında akademik katkı sağlanıyor.
Yurt dışında Diyanet’in hizmetlerinde hem genişlik hem nitelik açısından çok önemli gelişmeler var. Biz de en büyük ilin müftülüğü olarak bu hizmetlere önemli ölçüde katkıda bulunuyoruz.
Ne gibi çalışmalarınız var bu kapsamda?
Ben 2003’te İstanbul Müftülüğü’ne geldiğimde sadece Kur’an’ı güzel okuma ve ezanı güzel okuma kursları açılırdı. Şimdi ise 34 çeşit kurs açmışız. Vaaz kursları, hitabet kursları, makam usül dersleri, şan dersleri, özürlülere din ve Kur’an öğretimi dersleri…
Yurt dışına yönelik de çok ilginç çalışmalarımız var. Moskova’da bir İslam Üniversitesi var. O üniversitenin din bilimleri alanındaki dersleri için ilahiyat fakültelerinde okutulan 10 tane kitabı topladık. Rusça’ya çevirtip, 3 bin basıp ücretsiz dağıtıyoruz.
Van’da rehabilitasyon noktasında da çalışmalarınız var mı?
Van’a başkan yardımcımız sonra Diyanet İşleri Başkanımız gitti. Ardından çevre illerin müftüleri ve vaizleri gibi Diyanet mensuplarından oluşan bir destek grubu teşkil ettik. O grup, öncelikle deprem felaketine uğramış Diyanet mensuplarının ihtiyaçlarını, sonra da halkımızın ihtiyaçlarını karşılamak üzere oraya gitti.
ESKİ BAYRAMLAR MADDİ SIKINTIYA RAĞMEN ÇOK GÜZELDİ
Çocukluğunuz maddi sıkıntılarla geçmiş. Kurban Bayramı deyince zihninizde nasıl hatıralar canlanıyor?
Maddi olarak zorluklar vardı ama bu şartlar aynı zamanda insanları olgunlaştırıp, hayatla daha erken yüz yüze getiriyordu. Rahmetli babam 1958 yılıydı sanırım, bir amcasından 3 tane zeytin getirtmişti. Bir zeytini ikiye böldü. Yarısını abime yarısını bana verdi. İlk defa öyle tattım. Anadolu çocuklarının şartları böyleydi.
Ama köyümdeki bayramları bugün baktığımda olağanüstü güzel hatırlıyorum. Bizim çocukluk zamanlarımızda, Türkiye’nin her yanında böyleydi, olağanüstü güzel geçerdi. Çünkü o zaman bayramlar bugünkü gibi bireysel değildi. İnsanlar kendi tatillerini kendi dinlenmelerini düşünmezdi. Tam tersine bayramlarda daha fazla yoruluyorlardı ama tadını buram buram alarak bayram yaşıyorlardı.
Biz Seyitler diye anılan tanınmış bir aileydik. Babamın amcasının bir aile konağı vardı. Bayram yemeği için herkes orada toplanırdı. 5- 6 oymak bir arada bayram yemeği yenirdi. Yılın en önem verilen, en özenilen ve tadına en çok varılan yemeği olurdu.
Şimdi nasıl bayramlar?
Şimdi o köylerde de o birliktelik kalmadı. Batı’dan ithal ettiğimiz bireyci, benmerkezci yapı, ahlak, toplumsal zihniyet ne yazık ki bizi de kuşattı. Özellikle şehirlerde bayramlar sadece geleneksel olarak, nostaljik hatıralarla anılıyor.
O günkü bayram hazzını bugün yaşayamıyoruz. Yaşayan olduğunu da sanmıyorum. Ama ne yapalım. Her çağ kendi değerlerini üretiyor. Biz de böyle bir çağda bir bayrama inşallah ulaşacağız.
Kurban kesebilen çok olur muydu?
Bizim köyümüz Sivas’a bağlı Uzun Yayla köyü. Oralar koyunculuğu ile meşhurdu. Kurban kesmek zor değildi. O günkü Türkiye’de hiçbir yerde kurban bir tartışma ve polemik konusu olmazdı. Çok samimi ve içten duygularla, Allah rızası için ve fakir fukaranın nasiplenmesi için kullanılan bir dini imkan ve fırsattı.
Hala öyle ama gittikçe farklı inançlar, zihniyetler, kültürler, her şeyi tartışma konusu yaptığı gibi kurban vb. bazı dini merasimleri sembolleri uygulamaları tartışıyor.
Kurban konusundaki eleştirileri haklı buluyor musunuz?
Kurban Allah rızası için, Allah kullarından böyle bir fedakarlık yapması istediği için kesilir. Sosyal bir dayanışmadır. Kim bilir kaç milyon aile sadece Kurban Bayramı’nda mutfağında birkaç kilo et görüyordur. Türkiye’de kurbanı tartışanlar tuzu kuru olanlardır.
Ortalık kan gölü gibi gerekçelerle kurban tartışılıyor. Ben bu anlamda eleştiriyi haklı buluyorum ama bu eleştiri ‘kurban kesmeye ne gerek var’ sonucuna götürmemeli. Bu eleştiri kurbanı daha modern, daha fenni şartlarda, daha insani şartlarda keselim gibi yapıcı bir sonuca götürmeli.
Fakat birçok insan buradan yola çıkarak kafalarındaki temennileri ortaya koyuyor. Türkiye’de 2 milyona yakın sığır kesiliyor. Birkaç yerde 3- 5 sıra dışı olay olursa bunu fotoğraflamaktan olağanüstü mutluluk duyuyorlar. Öyle veya böyle kurban kesilmeye devam edecektir.
CAMİLER KADINSIZ ÇOCUKSUZ OLMAZ
Çocukları ve kadınları camiye çekmek için yaptığınız çalışmalar var mı?
Bu sene Diyanet İşleri Başkanlığı, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri konusunu “din ve çocuk” olarak belirledi. Çocuklar için çalışmalarımız var ama bu seneden itibaren daha sistematik ve kalıcı olacak.
Maalesef bizim geleneğimizde camiler yapılırken kadınlar ve çocuklar dikkate alınmamış. O çağlar için bu normal sayılabilir ama bugünkü dünya algısında camiyi kadınsız, gençsiz, çocuksuz düşünemeyiz.
Kadınlarla ilgili ilk defa bu kadar geniş kapsamlı ve güçlü bir çalışma başlattık; Bütün camilerin kadınlara ait tuvaletleri, abdest alma yerleri ve namaz kılma bölümlerini iyileştirme projesi. İstanbul’daki 3000 küsür camimizi denetledik. Bir kadın bir erkekten oluşan 30 ekip kurduk. 2 ay boyunca bu çalışmayı yaptılar. Bunun analizini yapmak üzere bir anket kurumuyla çalıştık. 3T koymuştuk projenin adını. Tespit, tedarik, takip.
Şimdi tedarik kısmındayız. Eksikleri gideriyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu çalışmaya çok önem veriyor. Daha sonra bu çalışma Anadolu’da da yapılacak.
Erkeklerin kullandığı cami tuvaletleri konusunda da çok şikayet vardı. Onlar halledildi mi?
Hazır böyle bir ekip kurulmuşken erkeklere ait bölümler de tespit edildi. Toplumda gelişme süreci devam ettikçe o tür yerlerde gelişmeler de devam ediyor.
Yeni yapılan camiler çok daha sağlıklı projelerle yapılıyor. Son 5-6 yıldır yapılan camilerin tamamında alt yapı sorunları halledilmiş durumda. Camilerin şimdiye kadar bu bölümlerinin yetersiz olması, cami yapımının kültür düzeyi çok düşük olan halk kesimi tarafından yapılmasından kaynaklanıyordu.
Türkiye’de kültürlü kesim bu işe sahip çıkmaya başlayınca camilerimiz hem estetik, hem hijyenik, hem de çevre şartları bakımından giderek daha mükemmel olmaya başladı. Türkiye toplumu artık her alanda kaliteyi arayan bir toplum oluyor. Mimarlar bugün portföyümde bir de cami projesi olsun diyorlar.