Dünyanın en kudretli dişçisi
Sarayın dişçibaşısı olan Sami Günzberg, Sultan Vahdettin, Atatürk, Adnan Menderes gibi devlet büyüklerine diş tedavisi yapmakla kalmadı, yetmiş sene siyasetimizde de rol oynadı.
Sami Günzberg. Hafızanızı zorlasanız da, bu isim pek çoğumuz için pek bir şey ifade etmiyor. Halbuki Sami Günzberg adı vaktiyle elit tabakanın en iyi bildiği isimlerden biriydi ve tüm kapıları açıyordu.
Günzberg, Son Osmanlı Padişahları ve Cumhuriyetin ilk kurucu kadrosunun ve bu kadrolara yakın isimlerin hem dişçisi hem de sırdaşıydı. Bu ilişkilerine dayanarak, kendi menfaatleri doğrultusunda, iç ve dış politikamıza yön vermek için çabalamış, ve zaman zaman da başarmıştı.
GÜNÜMÜZÜN TARİH BİLGİSİNİ DEĞİŞTİREBİLİRDİ
Sultan Abdülhamit, Sultan Vahdettin, Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar ve Adnan Menderes’in dişçiliğini yapan ve bu isimlerle yakın dostluklar kurmayı başaran Günzberg’in unutulup gitmesi şaşırtıcı.
Münevver Ayaşlı’nın tesbitine göre bunun sebebi Sami Günzberg’in tek bir satır yazmadan, kimseye tek bir kelime söylemeden gitmesi. Halbuki şaşırtıcı ve de pek kimseye nasip olamayacak şekilde, hem Hanedan, hem de Cumhuriyet’e yakın olan bu ismin hatıraları günümüzün tarih bilgisini değiştirebilirdi.
60-70 YILLIK SİYASETİN TANIĞI
Yine Münevver Ayaşlı’ya göre Günzberg, “Bizim, 60- 70 senelik iç ve dış siyasetimizin kulislerde oynanan bütün oyunlarını ve oyuncularını bilen tek adam idi”.
Rıfat N. Bali bu ilginç ve gizemli ismin izini, tanıkların hatıralarından ve belgelerden sürerek ilginç bir Sami Günzberg portresi çıkarmış. Kitabevi’nden yayınlanan ‘Sarayın ve Cumhuriyetin Dişçibaşısı Sami Günzberg’, dünyanın en kudretli dişçisini anlatıyor.
Günzberg’in kerametinin kendinden mi menkul olduğunu anlayamasak da, Yüzbaşı John G. Bennett, Günzberg’in dişçi koltuğunda ağzını açmış şekilde otururken, dişçiliğin siyasetle birleştiği zaman ne kadar fevkalade bir silah olabileceğini keşfettiğini söylüyor.
SARAYLA BAĞINI BOHÇACI ANNESİ KURDU
Doğum tarihi 1876 olarak bilinen Günzberg İstanbul’da doğmuş. Bir rivayete göre ailesi Rus, bir rivayete göre ise Macar. Dişçilik eğitimini yurt dışında alarak Bahriye nezaretinde dişçilik yapmaya başlamış. Osmanoğulları’nın anlattığına göre Günzberg’in sarayla olan ilişkisini Polonyalı bir Yahudi olan annesi bohçacılık yaparken kurmuş.
Saraya gidip gelen Madam Günzberg, kadınefendilere nüfuz eder ve oğlunu saraya dişçibaşı yaptırır. Tanıklara göre Sami Günzberg hem Türk, hem de yabancı ülke siyasetçileriyle ilişkide olup, fazla göze batmayan bir nevi diplomatik kariyer sürdürmüştü. Sami’nin dişçi dükkanı, İstanbul yüksek sosyetesinin Abdülhamit günlerinden beri randevulaştığı, nice aile ve politika sırlarının toplandığı bir santraldi.
MELEK Mİ ŞEYTAN MI?
Günzberg’le ilgili hatıralarını anlatanların söyledikleri çoğu zaman çelişiyor. Tanıkların bir kısmı Günzberg’in çok iyi bir dişçi olduğunu söylerken, içinde diş hekimlerinin de bulunduğu bir kısmı çok da iyi bir dişçi olmadığını iddia ediyor. Sadece iyi protez yapabildiğini söyleyenler de var. Hatta aslen berber olduğu, diplomasını parayla satın aldığı gibi dedikodular da yok değilmiş.
Günzberg’in hanedana olan sadakati nedeniyle varislerinin miraslarını elde edebilmesi için canla başla çalıştığı ve bu yönde çok para harcadığını anlatanların yanı sıra, hanedan üyelerini dolandırdığını anlatanlar da var.
Türkiye için yurt dışında kredi aradığı biliniyor, ancak bunu yapmasının nedeni kendisinin ve Türk Yahudi cemaatinin çıkarları. Ülkeye sadık olup olmadığı ise pek anlaşılamıyor. Böylece Günzberg’in melek mi şeytan mı olduğunu pek anlayamıyoruz.
HER DİŞ RANDEVUSUNA BİR RÜTBE
Tanıkların anlattığına göre Günzberg, Padişahın her diş tedavisi için geldiğinde bir rütbe almış ve Bahriye subaylığından yüzbaşılığa kadar yükselmiş. Atatürk’ün biyografyacısı olan Lord Kinross’a göre Günzberg, Sultan Abdülhamid ve Sultan Vahidettin sırdaşı konumundaydı.
Sultan Vahidettin “Diş Paşa” dediği Günzberg’le siyasi konuları konuşmayı adet haline getirmişti. Lord Kinross’un Günzberg’e atfen naklettiği bilgiye göre, Sultan Vahidettin gizlice Milli Mücadeleyi destekliyordu. Hatta Günzberg’e, Sadrazam Ali Rıza Bey’in de bulunduğu bir ortamda, bütün çareler tükendiğinde “en azından vatanın kalbini” kurtarması için Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderdiğini söylemişti.
VATAN HAİNLİĞİNDEN İSTİKLAL MADALYASINA
Günzberg hakkında ilginç bir anekdot da Günberg için TBMM tarafından kanun çıkarılması. Dönemin gazetelerine göre Günzberg mütareke yıllarında itilaf kuvvetleri ile birlikte çalışmıştı.
1923 yılının Haziran ayında Türk orduları İstanbul ufuklarında görüldüğünde Günzberg geçmişinin korkusuyla Avrupa’ya kaçmış daha sonra bir Türk konsolosluğundan edindiği pasaportla geri dönmüştü.
“Bursa Askeri Heyeti Mahsusa”, Sami Günzberg’in milli mücadeleye katılmama ya da aleyhinde çalışma neticesinde devlet hizmetinde çalışmaması için kararname teklifi hazırlamış. Bunun üzerine Günzberg TBMM’ye başvurarak karara itiraz etmiş. TBMM de heyetin verdiği kararları gözden geçirmeye imkan veren yeni bir kanun çıkartmış ve üç general ve temyiz mahkemesi üyesinden oluşan “Ali Karar Heyeti” kurmuş. Bu heyet Günzberg’i aklamış. Hatta İstanbul askeri yönetiminin isteği üzerine Günzberg’e İstiklal madalyası verilmesi gündeme gelmiş ve İsmet Paşa Günzberg’i adalet yerini buldu diye şahsen kutlamış.
FİKRİYE’NİN İNTİHARI
Kitapta Günzberg’in Atatürk’le olan hekim-hasta ilişkisine dair bir anı şöyle aktarılmış: Atatürk’ün çenesinde iltihap vardı. Doktorlar ameliyat etmeye cesaret edememişler. Bana geldi ve ‘cesaretin var mı?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Ağzını açtı. titriyordum. ‘Şöyle bir bakayım’ diye aldatmaya çalıştım. Fakat o büyük adam benim yapacağımı anladı. Birden dişini çektim ve korkudan elimdeki aletleri atarak banyoya kaçtım…
Atatürk’ün Günzberg’le özel hayatı ile ilgili de sohbet ettiğini biliyoruz. Hüsrev Gerede’nin anılarına göre Atatürk Fikriye’nin ölümünü Günzberg’e şöyle anlatmış. “Fikriye, Latife Hanım zamanında İsviçre’den dönmüş, yaver Muzaffer’e görünmeden Gazi’nin odasına çıkmış. Kıskançlığından Gazi’ye suikast tasarlamışsa da başarılı olamayarak bahçeye kaçmış, yakalamaya gelenleri görünce tabancasını kendi başına sıkmış.”
03.10.2007