Hâlâ selülöze bağlı ilim peşindeyim
Uzun yıllar emek verdiği İnsan Yayınları’nda buluştuğumuz Prof. Mahmut Erol Kılıç “Çok renkli bir hayatım var. O yüzden özet geçeceğim” diyerek başladı sözlerine. Ayrıntılara girmedi ama ipuçlarını verdi. Kılıç’la nasıl kitap avcılığı yaptığından, geleneksel sanatlara olan ilgisinden, 15 tonluk kütüphanesinden ve Tahran İstanbul arası geçen yaşamından konuştuk.
Fatih’lisiniz. Hangi semtinde doğdunuz? Bu semtin sizdeki izdüşümü nasıl oldu?
İstanbul Fatih Balipaşa semtinde doğdum. 50 sene orada yaşadım. Şimdi daha yeni yan mahalleye taşındım. Ailem 70 senedir Fatih’li. Fatih’in 70’li yıllardaki ilmi, siyasi çevrelerinden istifade etmeye çalıştım.
Araç ilimler dediğimiz temel Akaid, Fıkıh, Arap Dili Edebiyatı derslerini dönemin muhtelif hoca efendilerinden okuyarak dışarıdan medrese talimi yaptım. Eski Fatih, ilim adamları da olan ama aynı zamanda bıçkın bir mahalle kültürü olan bir semtti. Bu bıçkınlık kültürü ile ilim dünyası beraber giderdi. O dönemin hocalarından dersler gördüm, hepsinden Allah razı olsun.
TATLI SU BALIĞI DEĞİLİM
Gençlik yılları desek?
Çok hareketli bir gençlik dönemim var. Siyasi çalkantılardan ister istemez biz de nasibimizi aldık. Vefa Lisesi’nde okudum. O dönem Vefa Lisesi’nde okuyup da dayak yemeyen ya da dayak atmayan kalmamıştı. Hepsinden istifade ettik. Dolayısıyla tatlı su balığı değiliz. Gördük yaşadık, tecrübe ettik birçok şeyi.
TASAVVUF İÇİN YAZILIMINIZIN UYGUN OLMASI LAZIM
Yüksek öğreniminizi Siyasal’da yaparken teoloji alanındaki birikiminizi nasıl oluşturdunuz?
Tasavvufa uzak bir çevrede büyümedim. Tasavvuf için insanın yazılımının uygun olması lazım. Siyasal ilimlerde dahi okurken masanın altında Abdülkadir Geylani ya da İbn Arabi’nin eserlerini okurdum. Derslerden sonra hemen kaçıp ya hadis dersindeydim ya tefsir dersindeydim. İngilizce ve Arapçamı ilerletmek için son sınıfta kasten ders bırakarak İngiltere’de bir yıl, Mısır’da bir yıl kaldım.
Yüksek lisans teziniz “Hermes ve Hermetik Düşünce”, doktora teziniz “Muhyiddin İbnü’l Arabî’de Varlık ve Mertebeleri”. Bu iki teziniz de uzun süre basılmamış…
Gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz ve ortaya bir eser çıkarıyorsunuz ama tez süreyle sınırlı. Bunun üzerinde 2-3 yıl daha çalışayım gibi düşüncelerle hep erteledim. Kitabım hemen basılsın diye bir kaygım yoktu. Mizaç olarak, astrolojik yapı olarak geçmişe bakmayı sevmiyorum.
Daha sonra öğrencilerim teknik düzenlemelerle baskıya hazır hale getirdiler. Master tezim olduğu haliyle basıldı. Muhtelif dergilere ve gazetelere verdiğim mülakatları da araştırma görevlisi arkadaşımız birbirlerine olan tekrarlarını çıkararak bir araya getirdi ve geçen hafta yayınlandı “Anadolu’nun Ruhu.”
ASTROLOJİ KADİM BİR İLİMDİR
Astrolojik yapınızdan bahsettiniz. Biraz açabilir misiniz?
Astroloji kadim bir ilimdir. İslam geleneğinde yeri vardır. Bu ilme göre bendenizin doğum anı ve saatindeki yıldızı havai olduğundan hareket ve dinamizm, sürekli ileri bakma, geçmişe çok fazla takılıp kalmama özelliği vermekte fakire.
İNSAN YAYINLARI POPÜLİZME KAYMADI
İnsan Yayınları gibi önemli bir yayınevinin birikimin arkasındaki isimlerden birisiniz. İnsan nasıl bir boşluğu dolduruyor?
İnsan Yayınları’nın tradisyonalist perspektifi daha çok mahalli zenginlikle mezcetmeye çalışmış bir çizgisi var bu çizgiyi sürdürmeye çalıştık. Tradisyonalizmde bir düşünce geleneğine eski tabirle bir düşünce geleneğine tâbi olma kastediliyor. Ama Türkçe’de bu sadece örf adet karşılığı biliniyor.
Bu vesileyle tashih etmek isterim. İnsan Yayınları ekonomik krizden dolayı kapanma arifelerine geldi ama son patronu İlhan Bey’in samimi gayretleriyle yayınevi hayatını sürdürebilmekte. Görsel medyanın yazılı metinleri öldürmesi yayıncılığı sekteye uğrattı. Buna rağmen İnsan Yayınları popülizme kaymadı.
HALA KİTAPLARINI YAKMIŞ BİR ALİM DEĞİLİM
Kitaplara karşı özel bir ilginiz olduğunu biliyorum. Kitapla ilişkinizi anlatır mısınız?
Her ilim adamı gibi çocukluğumdan beri çok fazla kitap merakı ve zengin bir kütüphanesi olan biriyim. Uzmanlık alanımla ilgili, tematik bir kütüphanem var. Koleksiyoner değilim. Bildiğim 5 dildeki; İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça, Osmanlıca eserlerin toplandığı bir kütüphanem var.
Evimi taşıdım. 420 koli kitap çıktı. 15 ton ettiğini söyledi kamyoncu. Tasavvuf düşüncesi merkezli çalışmalar yapan biri olmama rağmen hâlâ Gazali’nin el-Münkız Mine’d-Dalal’deki süreci yaşayamadığımın bir göstergesi demek ki, hâlâ selülöze bağlı ilim peşindeyim.
Hâlâ kitaplarını yakmış bir alim değilim. Tasavvufi haldeki mutlak özgürlüğü hâlâ yakalayamamışım ki kitaplarımdan ayrılamıyorum. Kavanozun dışını yalamakla geçirilen ilim faaliyetleri peşindeyiz. Çok kitabı olmak bunu gösteriyor.
Geleneksel sanatlara da ilginiz olduğunu duydum…
Bazı eserler var ama koleksiyonerlerle mukayese edilecek bir arşivim yok. Amatörce bazı levhalarım, bazı tekke malzemeleri, mistik imgeler var ama esas yoğunluğum tasavvufi düşünce eksenli yazılı metinler. Tesbihlerim vardır, 3 – 5 tanedir kıymetlidir güzeldir.
MECLİSLER ARASINDA DİPLOMASİ KURUYORUZ
Genel Sekreterliği’ni yaptığınız İslam Konferansına Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği (İKÖPAB) nasıl bir faaliyet yürütüyor?
Merkezi Tahran’da olan ve bundan 12 yıl evvel 51 İslam ülkesinin ittifakı ile kurulmuş bir uluslararası örgüt. Bu örgütün genel sekreterliğine aday gösterilmemdeki sebepler Siyasal Bilgiler mezunu olmam ve İslam dünyasında konuşulan dilleri konuşuyor olmam. Ardından 51 İslam ülkesinin oylarıyla seçildim.
Biz ülkelerin meclisleri arasındaki diplomasiyi kurmaya gayret ediyoruz. Endonezya’dan Uganda’ya kadar İslam dünyasının her bir karışını gezerek kendim de istifade ediyorum, bilgimizden görgümüzden de bu mesleğe bir şeyler katmaya gayret ediyorum.
İRAN SÜRPRİZLER TOPLUMU
Tahran’a uyum sağlamakta zorluk çektiniz mi?
İran benim bu görevden önce de sık sık gittiğim bir ülkeydi. Daha asistanken İran’ı en ücra köşelerine kadar gezdim. İran insanının zihin kalıplarını anladığımı düşünüyorum. İran’ı çözmek iddialı bir laftır. Ben anlayabildiğimi düşünüyorum. İran sürprizler toplumu.
Göreceğiniz çok enteresan şeyler vardır ama Türk Anadolu kültürü ile çok büyük farklılık yoktur. Mezhep farklılığımız hariç diğer kültür kodları itibarıyla çok yakındırlar o açıdan ben İran’da yabancılık çekmedim.
İstanbul’a ne kadar sıklıkla geliyorsunuz?
Çocuklarımın okulu nedeniyle ailem İstanbul’da kalmayı tercih etti. Ben çok sık geliyorum. Şu ana kadar 15 günü geçmedi. Seyahatlerim arasında 2-3 gün varsa onu İstanbul’da geçiriyorum. Ekibimle sürekli irtibat halinde teşkilatın İstanbul ayağından da ilerletiyoruz faaliyetleri.
Yoğun çalışmalarınız içinde İran’ın kıyada köşede kalmış kitapçılarını, dolaşma imkanı buldunuz mu?
Tabii ki ama bu görevimden çok daha evvel her sene yapılan Tahran Kitap Fuarı’na gitmişliğim var. Bulmak önemli bir yetenektir. Avcılık sanatı denir. Avcılığım vardır. Güzel bir şey görürsem gider onu bulur, Türkiye’de yayınevi olan dostlarımıza tercümesini yapıp yayınlamak üzere getiririm.
Orada gidip soğuk bir bürokrat gibi oturmak yerine İran toplumuna nüfuz etmeye çalışan birisiyim. Resmi işlerim haricinde İranlı dostlarımızla kah siyasetten, edebiyattan, felsefeden, ekonomiden bahsediyoruz, kah meclis kuruyoruz, kah İbn-ül Arabi, Mevlana, Hafız okuyoruz.
3 YILDA 4 KİTAP
Kendinize vakit ayırabildiğinizde ne yapıyorsunuz?
İran’daki hayatımda şoförüm, aşçım, 2 sekreter, 5- 6 özel yardımcım olması hasebiyle fiziki anlamda çok koşuşturmuyorum. Fikri anlamda daha çok yoğunlaşıyorum. Türkiye hayatım manevi olarak, İran hayatım ise fiziki olarak 5 yıldızlı.
Orada bana daha fazla vakit kalıyor, yalnız da olduğum için kitap okuma ve bazı şeyleri yazabilmeye daha fazla vakit ayırabiliyorum. 3 yıl bu göreve seçileli, 3 yıl içinde 3 kitabım çıktı. Dördüncüsü bir iki ay sonra çıkacak.
Sizi en çok etkileyen kitaplar hangileri?
Fritjof Capra / Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası
Rene Guenon / Modern Dünyanın Bunalımı
Paulo Coelho / Simyacı
İbn Arabi / İlahi Aşk
Şu an için aklıma gelen kitaplar bunlar ama bunun haricinde pekçok yerli ve yabancı yazarların doktrinler kitabı bulunmakta.
MEVLEVİLİK MARKETİNG HALİNE GELDİ
Mevlevilik son dönemde folklorik bir öge gibi öne çıkıyor?
Tasavvuf ruh halidir. Ruhunun kaybolduğu yerde folkloru ortaya çıkar. Mevlevilik samimi, içten, gerçekten bu yolun emektarı Mevlevi dostlarımız olmakla birlikte, bir tür marketing haline de gelmiştir.
Bilsin bilmesin herkes Hz. Mevlana’dan bir şeyler dem vurur oldu. Bunun denetimini yapmak çok zor. Çünkü bu müesseseler kanunla yasaklandığı için, hala bu antidemokratik yasak sürdüğü için denetlememiz ya da ikazda bulunmamız mümkün değildir. Ben Mevlevi şeyhiyim diyen Mevlevi şeyhidir. Biz de izliyoruz.
Her açılışta bir semazen görüyoruz…
Sema bir ritüeldir. Orijinalinde kapalı kapılar, perdeler ardında sadece bir mum ışığında yapılan bir tür ibadettir. Gözlenmez, izlenmez katılınır, yapılır.
Bugün ise o kadar çığırından çıkmış ki ziyaretçiler daha öne çıkmış, bir tür görsel bir olay kreasyon haline gelmiş. Ayrıca Şeb-i Arus törenlerinde çok uzun konuşmalar yapılması törenlerin dayanılmaz bir hale gelmesine sebep olmuştur. Acilen törenlerin sadeleştirilmesini, aslına uygun hale getirilmesini ve önceden olduğu gibi hicri takvime göre yapılmasını teklif ediyorum.
ZİKİR ISRAR ETMEKTİR
Sözün enerjisi vardır denir. Peki zikir neye karşılık gelir?
Sözün tesiri vardır. Sözün sihri vardır. Duanın ve bedduanın tesiri vardır. Bunun bilimsel deneyleri yapılmıştır. Sözde tesir vardır çünkü her bir sözün taşıyıcıları vardır.
Bu eğer vahiy kaynaklı sözse tesiri kulaktan girip kalbe iner. Biz buna dölleyici kelam deriz. Dinleyenin kulağından akar, kalp burada rahimdir. Kalpte bir çocuğun doğmasının ilk işaretleri verilir. O doğum gerçekleşirse ona “veledi kalp – kalp çocuğu” denir. Ama bu güce sahip olamayan, güdük, tohumlama yeteneği olmayan sözlerin bir tesirleri de olmaz.
Kainatın sahibinin isimleri hususi enerjilere sahiptir, o isimleri çağırmak suretiyle, ismi çağırmak suretiyle zatı çekersiniz. Ali diye bağırdığım zaman bir sözdür ama o ismi çağırdığım zaman sahibi duyar, bakar, “buyurun” der gelir. Sokakta herkes Ali değildir.
Tekrarlamanın hikmeti de şudur: Acaba tesadüfen mi söyledi. Ali, Ali, Ali diye söylenirse hiç dönüp bakma niyeti olmayan adam bile dönüp bakar. Tekrarın sizin ne kadar istekli olduğunuzu gösteren bir kutsiyeti vardır.
İbadetlerde tekrarın önemi budur. Namazda her rekatta Fatiha okuyorsunuz. Niye hep aynı? Fatiha Kur’anın özü. Fatiha’yı okuyan Kur’an’ın tamamını okumuş oluyor. Fatiha’daki sırlar Kur’an’a yayılmış vaziyette. Tekrarında müsemması oluşuyor. Müsemma ise ismin içidir.
06.02.2011
https://www.yenisafak.com/roportaj/h%C3%A2l%C3%A2—seluloze–bagli-ilim-pesindeyim-301689