Hırka-i Şerif’in bugüne ulaşması açık bir hikmet
Hırka-i Şerif'in konservasyonunu yapan kumaş uzmanı Levent İnan 1400 yaşındaki bir malzemenin bu kadar iyi durumda bugüne gelmesinde çok büyük hikmet olduğunu söylüyor. İnan, bu durumun işine olan sevgisini arttırdığını ifade ediyor.
Hırka-i Şerif’in konservasyonunu yapan kumaş uzmanı Levent İnan 1400 yaşındaki bir malzemenin bu kadar iyi durumda bugüne gelmesinde çok büyük hikmet olduğunu söylüyor. İnan, bu durumun işine olan sevgisini arttırdığını ifade ediyor.
Güzel sanatlarda birlikte okuduğu arkadaşları şimdi ünlü birer modacı. Aslında kendisi de ünlü fakat başka bir alanda. Konservasyon (sanat eserlerinin uzun yıllar özelliklerini kaybetmeyecek şekilde korunması) denince akla gelen ilk isimlerden biri Levent İnan. Tekstil alanındaki uzmanlığını tarihi eserleri ihya etmek, onlara yeniden nefes aldırmak için kullanıyor. Hırka-i Şerif, 1. Abdülhamit türbesinin sanduka örtüleri, Üftade Hazretlerinin eşyaları, 500 yıllık Kabe örtüsü ve daha nice önemli eser onun ellerinde yeniden hayat buldu. Konservasyon sabır, ihtimam ve dikkat istiyor. Levent İnan’da bunların hepsi var, bunların yanına işini yaparken duyduğu heyecan ve sevgiyi de ekleyince ortaya harika işler çıkıyor.
KUMAŞ ONDAN SORULUYOR
Bursa Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nin uzun koridorlarında yürüyoruz. Levent İnan’ın 2 atölyesinden birine giriyoruz. Burası 3 aşamalı güvenlik sistemleri ile korunan, nem ve sıcaklığın aynı seviyede tutulduğu, yenilenmeye ihtiyaç duyan tarihi eserlerin konservasyonu için çalışılan bir merkez, deyim yerindeyse bir yoğun bakım. Odanın her yerinde üzerinde çalışılan ya da gerekli nem derecesine ulaşmak için bekletilen eserler var. Her biri ayrı bir değer. Levent İnan ise Türkiye’de bu konuda çalışan nadir isimlerden biri. Yaklaşık 3 senedir Üftade Hazretlerinin türbesinde bulunan eserlerin konservasyonlarını yapmak için Bursa’da yaşıyor fakat Türkiye’nin her yerinden kendisine ulaşılıp uzmanlığına başvuruluyor. Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil ve Moda bölümü mezunu olan İnan, tekstile çok meraklı olduğu için bu alanı seçtiğini anlatıyor. Aynı bölümde birlikte okuduğu arkadaşlarının bir çoğunun şu an tanınmış modacılar olduğunu ifade eden İnan farklı bir alana yoğunlaşmayı tercih etmiş; dokuma strüktürleri. ‘Bir kumaşı parlaklığı, sizi serin ya da sıcak tutması gibi özellikleri yani strüktürü için seçersiniz. Öğrendikçe daha çok öğrenesiniz geliyor. Okuldan sonra üniversitede asistan olarak kaldım. Kumaş konusunda uzmanlığım ileri derecede’ diyor.
ECDADIN GİYSİLERİ ÖRNEK OLDU
Üniversite dokuma asistanı olarak önemli hocaların asistanlığını yapan İnan, ‘Akademide teorisyenlik üzerine uygulamalı sanatlar yaptık. Sonra deniz bitti. Bir yerden sonra kendinizi geliştiremiyorsunuz. Dünyanın en büyük entegre firması olan Aksu’da desen konusunda çalıştım’ diyor. Burada Ar Ge bölümünde yeni kumaşlar deneyen İnan, ecdadımızın kumaşlarından faydalanmayı düşünmüş ve dünyanın en büyük koleksiyonlarından biri olan Topkapı Sarayı müzesi tekstil koleksiyonu üzerine çalışmaya başlamış. Türkiye’nin sayılı tekstil eksperlerinden biri olan Doç. Dr. Hülya Tezcan’la çalışmış. ‘Açıkçası beni bu duruma getiren Doç. Dr. Hülya Tezcan’dır. Yaptığımız çalışma ‘Ben yaptım oldu’ denecek bir iş değil. Disiplinler arası kolektif bir iş. Ben sadece bir bölümünü yapıyorum. Devamındaki aşamalarda beraber diğer disiplinlerden yardım alırsınız’ diyor. Levent İnan’ın ilgisi arttıkça uzmanlığı, uzmanlığı arttıkça da ilgisi artmış. Sonra kendini bu alanda çalışırken bulmuş.
ÖNCE ERENLERDEN İZİN ALDIM
İlke olarak korumacılık yönünde çalışmaya inandığını anlatan Levent İnan çok zor durumda kalmadıkça restorasyon yapılmaması gerektiğini düşünüyor. Yaptıkları çalışmaların tamamının müzecilik seviyesinde, akademik olarak bakılırsa yüksek lisans seviyesinde işler olduğunu ifade eden İnan, ilk olarak 1. Abdülhamit türbesinin sanduka örtülerinde çalışmış. Fakat önce izin almış; ‘Bu işlere başlarken bütün erenleri gezdim. Bunlar kabir üzerine konmuş, Sürre alayıyla gelmiş, Kabe’ye, Medine’ye ait örtüler. Bunun bilim tarafı yanında bir de mânâ yanı var. İzin almak gerekir. İstenmeden gidilmez. İstenmeden yapılmaz bu işler. Bu örtülere el süreceğim diye izin aldım’ diyor. İlk çalışmasının oldukça zor olduğunu anlatıyor İnan; ‘İpek kadife üzerine altın tığ işleme örtüler. ‘Son derece müzeyyen nitelikte’ diye geçer. Ceylan derisi üzerine olan çalışmalar da var. Bizim geleneksel Türk el sanatlarımızdan. İslam Seçen hocamız ciltçidir. Onunla beraber çalıştık. Bizde eser bolluğu var bu yüzden bakmayı bilmiyoruz. O eserler çok kötü durumdaydı. Önce onları ayağa kaldırdık’ diyor. Bu çalışma sırasında sırlı diyebileceğimiz olaylar da yaşanmış. Fatma Sultan’ın sandukası üzerinde çalışan üniversite öğrencisine, gece rüyasında Fatma Sultan işi nasıl yapacağını tarif etmiş. Sonraki gün çalışan öğrenciye de sonraki gece yine Fatma Sultan rehberlik etmiş rüyasında.
HIRKA-İ ŞERİF İŞİME SEVGİMİ ARTTIRDI
İnan’ın daha sonra çalıştığı işlerden biri Hırka-i Şerif’in konservasyonu. Bunun için dünyaca ünlü İtalyan konservatör Marina Zingarelli ile kolektif bir çalışma yapmışlar. İnan çalışmanın Türk partneri ve bilim kurulu üyesi olarak görev yapmış. Hırka-i Şerif yanında Veysel Karani Hazretlerinin serpuşu, kemeri ve arka tarafta asılı olan tel işlemeli örtülerin de konservasyonlarının yapıldığını anlatan İnan, Hırka-i Şerif’in bu durumda günümüze ulaşmasını Allah’ın bir hikmeti olarak görüyor. İnan, ‘1400 yaşında bir kumaştan bahsediyoruz. Dış şartlardan elbette çok etkilenebilecek bir malzeme. Bu hırkanın size bize değil de bu aileye teslim edilmesi Allah’ın bir hikmeti. Geçen 1400 yıl milletler oluşuyor, dağılıyor fakat eser yine de bu ailede kalıyor ve korunuyor. Öykü Yemen’de başlıyor. Oradan buraya kadar geliyor. Farklı iklimler söz konusu. Hırka-i Şerif’te yıpranmalar vardı. Bir dönem hatalı bir onarım başlangıcı geçirmiş. Yapılan çalışmalarla onlar düzeltildi. İhya edildi. O kadar yaşlı bir malzemenin bu kadar iyi durumda bugüne gelmesinde çok büyük hikmet var. Benim işime olan sevgimin artması katlanması biraz da bundan. İnançlıyız elhamdülillah. Bu amaçla ve ilkeyle giderseniz kapılar size açılıyor’ diyor.
ABDESTSİZ YERE BASMIYORUM
Kabe örtüleri, sürre alaylarına giden özel kumaşlar, padişahın giydiği kaftanlar, kullandıkları günlük eşyalar gibi tarihi ve dini kumaşlara özellikle çok meraklı olduğunu anlatıyor İnan, fakat çalıştığı eserler üzerinde herhangi bir ayrım yapmadığını da ifade ediyor; ‘Hangi eserin daha az önemli önemsiz olduğunu tartışamazsınız ama İslami kimliğini bildiğiniz eserler olursa iş biraz değişiyor. Sizin gönlünüzde bir takım oynamalar oluyor. Bu eserlerle çalışmaya başladığımdan beri bende bastığım adımların hesabını vermekle yükümlü olacağını hissetmek gibi bir değişim var. Abdestsiz yere basmamak bunun sorumluluğuyla yürümek gibi bir değişim var. Herkes benim yaptıklarımı yapsa kimseye zarar vermeyi aklına getiremez. Kötü insan olma vasfımız varsa hepimiz birer melek gibi doğuyoruz. En kıymetlisiyiz. Allah Peygamber için alemi yaratmış. Biz de onun ümmetiyiz. Kıymetimizi kendimiz düşürüyoruz.’
BU ESERLERLE ÇALIŞMAK ÖZEL HİSSETTİRİYOR
Şu an 500 yıllık Kabe örtüsü üzerine çalışan Levent İnan bitirmeye yakın olduklarını söylüyor. Üzerindeki hasar çok fazla olduğu için çok yavaş çalışmak gerektiğini anlatan İnan, bu örtünün çok önemli bir eser olduğunu ifade ediyor: ‘Böyle bir eser üzerinde çalışmış olmak bile önemli. Bunu yapayım da başka bir şey yapmayayım denebilecek bir eser. Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık ve Ridaniye savaşlarında Memlüklüleri yenerek astırdığı ilk Kabe örtüsü. Üzerinde kitabesi var. Bu örtüler bir yıl asılı kaldıktan sonra önemli yerlere hediye edilir. Eski başkent olduğu için Yavuz Sultan Selim Ulu Cami’nin minberinin sağ duvarına astırmış. Fakat kimse asıldıktan sonra bakmamış. Hülya Tezcan hocayla konu üzerinde çalıştık. Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Mefaat Hızlı kaligrafi ve Arapça çözümlemelerini yaptı. Kitabeyi çözümledi. Günü gününe yapılma tarihi var. Eser aslında Osmanlı değil, Memlük yapımı. Hilafet alınınca, hemen yapılamayacağı için, o sene asılacak olan Kabe kapı örtüsü alınıp üzerindeki sancak taraflarından bir tanesi çıkarılıp yerine kitabe konmuş. İslam dünyasına bir gövde gösterisi aslında bu. Bu konuda çalışmak insanı özel hissettiriyor açıkçası’ diyor.
BAZI İŞLERİ SABAH YAPILMIŞ BULURUM
Levent İnan Konya’ya gitmesi ile hayatının farklı bir yola girdiğini anlatıyor: ‘Mevlana türbesine gittik. Çok kalabalıktı. Tam sanduka ile hizaya geldiğimiz noktada sıkıştık. Ne ileri ne geri gidilmiyor. Bir anda naat başladı. Meğer o an Hz. Mevlana’nın hakka yürüdüğü anmış. Zaten beni o yaktı.’ Levent İnan çalışmalara bilimsel olarak yaklaştıklarını fakat işin manevi boyutunun da olduğunu ifade ediyor: ‘Ben başlayıp kitlendiğim noktada ertesi sabah yapılmış çok iş buldum. Veya bazı iş yaptırmadı kendini. Fakat başka bir gün kendini açtı.’
HERKES NE GİYECEĞİNİ BANA SORAR
Bir kumaş uzmanı olmak Levent İnan’ın günlük yaşantısına da aksediyor elbette. Kıyafetlerini seçerken kumaş bilgisine dayanıyor: ‘Kargo pantolonlar, doğada kullanılan kıyafetler giyerim normalde. İnsan derisinden de nefes alır, bunu kesmemek lazım. Ona yönelik teknolojik kumaşları seçmeniz gerekiyor. Ayakkabınız ayrı oluyor. 365 güne yayılmış işlevsel özellikleri olan kıyafetleri seçiyorsunuz. Çevrenize de seçimleri kolaylaştırmaya başlıyorsunuz. Eşim benden etkilenerek almaya başlıyor. Yakın çevre telefona sarılıp şunu alsam olur mu diye soruyor. Eşim evde eşyaları seçerken koltukları perdeleri bana danışır’