‘Törene başörtülü gelirseniz sizi öldürürüz’ dediler
Tarih 14 Temmuz 1995. Cumhuriyet Üniversitesi Sivas Hemşirelik Meslek Yüksekokulu mezuniyet töreni.
Kepleriyle sıralanmış öğrenciler mutlu şekilde diplomalarını alıyor, birbirlerini tebrik ediyorlar.
Olağan bir mezuniyet töreni derken, kurguyu bozan bir hareketlenme oluyor.
İçeriye başörtülü üç genç kız giriyor. Biri “Ben okul birincisi oluyorum. Birinci olduğum halde bu törene katılmamama izin verilmedi” diyor.
Salonda büyük şok yaşanıyor.
Sonra “sahte törenin” bozulduğunu düşünen bir öğrenci eşine az rastlanır öfke ve hırsla başörtülü öğrencilere saldırıyor.
Okul birincisiyim diyen Behiye Karadeniz’i başından tutuyor, “Kes sesini, senin konuşmaya hakkın yok” diyerek kepini çekip alıyor.
Çaresizce arkadaşını kurtarmaya çalışan Zöhre Kınık’a da bir hamle yapıyor ve onun da kepini alıyor.
Bu kısacık video 28 Şubat’tan önce başlayan “laiklik paranoyası”nın önemli simgelerinden biri.
O üç öğrenci; Behiye Karadeniz, Zöhre Kınık (Uçar) ve Hülya Öztaş (Dere) o travmatik törenden sonra sessizliğe büründü.
Gerçek Hayat dergisi 22 yıl sonra Zöhre Kınık’ı Malatya, Hülya Öztaş’ı Kayseri ve Behiye Karadeniz’i İstanbul’da buldu.
Karadeniz sessizliğini sürdürmeyi tercih etti. Kınık ve Öztaş ise ilk günkü tedirginlik içinde o günü ve duygularını anlattı.
* * *
Zöhre Kınık Uçar: Verilebilecek tüm cezaları verdiler
Meslek olarak hemşireliği neden tercih ettiniz?
Sağlık mesleğine karşı sempatim vardı. O yüzden hemşireliği tercih ettim.
Üniversiteye başlayınca başörtüsü ile problem yaşayacağınızı biliyor muydunuz?
Hiçbir şekilde haberdar değildim. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. O yaşta dünya sanki toz pembeydi benim için. Üniversiteye başlamadan önce başörtülüydüm ve başörtülü bir şekilde başladım. Başlar başlamaz da sıkıntılarla karşılaştık.
Ne gibi sıkıntılar?
Üniversiteye başlayınca öğretmenlerin, hocaların ön yargısını olduğunu anladık işin açıkçası. Özellikle stajlarımızda gördük. Çok bariz bir şekilde, gözümüze soka soka yapmıyorlardı ama biliyorduk.
NOTLARIMIZI HEP DÜŞÜK VERİRLERDİ
Stajları başörtülü yapabildiniz mi?
Kapalı şekilde stajımıza izin verildi. Ama bazı hastaneler kapalı öğrenci istemiyorlardı. Gelmesinler diyorlarmış… Biz de bazı birimlerde staj yapamadık.
Hocalarınızın önyargıları nasıl görünür oluyordu?
Okulda ne kadar çalışsak da ön planda olan arkadaşlar vardı. Hocalarımızla aynı görüşlere sahip öğrencilerin notları yüksek olurdu. Bizler de kıt kanat geçerdik. Bunların farkındaydık. Zaman geçtikçe daha çok farkına vardık. O zamanlar toymuşuz. Dedim ya ben üniversitede böyle bir şeyle karşılaşacağımı bilmiyordum.
Sizinle aynı görüşte olmayan arkadaşlarınız nasıl davranıyordu?
İlk dönemlerde hiç sıkıntımız olmadı. Arkadaşlarımızla aramız iyiydi. Sıkıntı mezuniyet töreninden 1 ay önce başladı. Sivas Madımak olayları nedeniyle de hassas bir yerdi. Hocalarımıza gidip “Biz mezuniyet törenine katılmak istiyoruz. Bizden ayrı programlar düzenleniyor. Biz de katılalım. Bizi de böyle kabul edin” dedik. Kesinlikle kabul etmeyeceklerini söylediler. Hatta başta bizim açık arkadaşlarımız bizim de mezuniyet törenine katılabilmemiz için dilekçe yazdılar. O dilekçeleri tek tek geri çektirdiler. Bunları yapanlar bizim hocalarımız. Tabi rektörlüğün emri böyle. Bize “Yemin törenine başörtülü katılamayacaksınız ve mezun olamayacaksınız” dediler. Başı açık arkadaşlara da “Başı kapalı arkadaşlarınız böyle devam ederlerse töreninizi iptal ettirecek. Tören yapmayız” diyerek arkadaşlarımızı kışkırttılar. Dilekçelerini çektirdikleri gibi, bunları istemiyoruz diye dilekçe yazdırdılar. Bizi kutuplaştıran bizzat hocalarımızdı.
BAŞÖRTÜSÜNÜ ÇIKARANA TÖREN SERBEST
Bu süreçte neler yaptınız?
Bir ay uğraştık. Hocalara gittik, “Niçin katılamayız, böyle bir yönetmelik ya da kanun mu var” diye sorduk. Cevap: Rektörlüğün emri. Biz de o zaman rektöre gidelim dedik. Hiyerarşiyi de bozmamak adına önce müdürümüze gittik. Müdürümüz “Size ayrı bir yerde başörtülü yemin ettirebilirim” dedi. Biz kabul ettik. Hocamıza “Müdürümüz kabul etti” dediğimizde, “Onlar hemşireliği bilmez. Onlar tıp hocası, ben bilirim. Olmaz.” dedi. Bize ayrı bir yerde yemin ettirselerdi ona da razıydık. Tören de olmasa da olur pozisyonuna gelmiştik. Ama onu bile yaptırmak istemediler. Rektöre gittik ama görüşemedik tabi. Vekili, rektörlüğün kesin kararı olduğunu, bizi başörtülü alamayacaklarını ancak başörtümüzü çıkarırsak yemin ettireceklerini söyledi. Emekliliğine az kalmış. “Başıma bela olmayın. Böyle bir yönetmelik gösteremem ama burada benim sözüm geçer” dedi. Böylelikle bizim kapılarımızı tamamen kapattılar. Hatta Behiye’ye hocalarımız “Birinci sensin ama biz törende ikinciye plaket vereceğiz” dediler. Behiye de kabul etmedi tabi.
Diğer başörtülü arkadaşlarınız ne yaptı?
Açık arkadaşlar, onlara “Başörtülü katılmayın, yoksa tören olmayacak, biz tören istiyoruz” deyince bazı arkadaşlarımız geri planda kaldılar. Arkadaşlardan bazılarının aileleriyle görüşülmüş, ikna edilmiş. “Törene bu şekilde katılırlarsa kesinlikle diploma alamazlar. Yemin ettirmeyiz” demişler. Biz biliyoruz ki yemin edilmeyince diploma da verilmiyor. O süreçten sonra ben, Behiye ve Hülya, üçümüzden başka kimse kalmadı. Kimisi başörtüsünü açtı katıldı. Onları törende öyle başı açık görünce şok olduk zaten. Kimisi de hiç törene katılmadı. Ben aileme hiç haber vermedim töreni. Bütün kararlarımı kendim aldım. Ailem durumumu televizyondan öğrendi.
Törene katılmaya nasıl karar verdiniz?
Evet, kendi aramızda konuştuk. Üçümüz beraber okumuş, beraber staj yapmıştık, kararımızı da beraber aldık. “Bu şekilde yemin etmemiz gerekli” dedik. Çünkü sorun çıkmayacağını düşünmüştük ama bir yandan da çok tedirgindik. Ben o gece sabaha kadar uyumadım. Bir aylık süreçte hiçbir isteğimizi kabul etmemişlerdi. Ama işin bu seviyelere geleceği aklıma hiç gelmedi.
BEHİYE YERİNE BAŞKASINI ANONS ETTİLER
O günü anlatır mısınız, neler oldu?
Hülya, ben, Behiye buluştuk. Herkes cüppe ve kepleriyle hazırlanıyordu. Biz zaten törene hiç dahil edilmediğimiz için cüppemiz yoktu. Hemşirelik kıyafetlerimiz, başörtümüz, kepimizle hazırlandık. Kapıda bekledik. Cesaretimiz mi olmadı bilmiyorum. İlk başta içeri giremedik. Sonra içeriden bir anons duyduk. Behiye Hanım’ın katılamayacağına dair bir anons. İçeriden bir uğultu yükseldi. Çünkü bizim orada olduğumuzu görenler vardı. Anonsu duyunca tabi biz içeri girdik. Güvenlik görevlileri de vardı ama nasıl girdik anlamadım. Kürsüye kadar çıktık. Behiye konuşmak için izin aldı. Sonrasını videoda gördünüz zaten.
Arkadaşınızdan böyle bir tepki bekliyor muydunuz?
Daha önce o arkadaşlar tarafından tehdit almıştık ama asla beklemiyorduk. “Sakın başörtülü katılmayın. Sizi öldürürüz! Katılmayacaksınız. Başınızı açacaksınız. Katılırsanız törenimiz mahvolur. Bizim bir tane törenimiz var. Sizin yüzünüzden bu tören iptal olsun mu?” diye bizi çok tehdit ettiler. Stajlarda odalara bile çektiler. Şimdi geriye baktığımda onlar açısından da düşünüyorum. Bir mezuniyet törenleri var. Karşılarında onları mahvedecek birileri var gibi görüyorlar. Yani onlar için de düşündüğünüzde mezuniyet onların da hakkı. Tören sorunsuz olsun, aileleriyle güzel bir anıları olsun istiyorlar.
Birlikte diretseydiniz, belki sorun çıkmazdı.
İşte bu diretmeyi hocalarımız kırdı. Birlik olsaydık hiçbir sorun çıkmadan mezun olabilirdik.
KEPLERİMİZİ ÇEKİP YERE ATTI
Videoda hocalardan biri “Asla mezun olamayacaksınız” diye bağırıyordu.
Ben çok korktum açıkçası. Düşünün ailemiz bizi okutmak için ne zorluklarla oralara göndermiş. Kürsüye çıkarken korku hissetmedim ama ailemin ümitlerini boşa çıkartmak gibi bir durumla karşı karşıya kaldığım için üzüntü duydum. Orada onlar taşkınlık yapsa da hiç bir şekilde karşılık vermeyelim demiştik ama tabi böyle olacağını bilemiyorduk. O şekilde Behiye’ye saldırınca iş çığırından çıktı. Ben Behiye’yi korumak adına saldıran arkadaşın kolundan tutup çektim. Sonra benim de kepimi çekip yere attı.
Fiziksel bir zarar gördü mü Behiye Hanım?
Hayır ama o çeken arkadaş spor da yapıyordu. Bizim ona gücümüz kuvvetimiz yetmezdi.
Tören sonrası ne oldu? Olaydan sonra sizi yalnız bırakıp başka salona geçtiler sanırım değil mi?
Aynen öyle. Bize kim tören yapar ki! Onlar kokteyle gitti. Çok üzücü bir durumdu. Yine kapıda bekliyorsunuz, yine bekliyorsunuz. Ayrı bir yerde törenlerini yaptılar, yeminlerini ettiler. Biz kaldık öyle. Bu olay Cuma günü oldu. Ayın 14’ünde, medyada 16’sında görünüyor. Ailem görmüş. Babam aradı, “Kızım ne yaptın sen? Okulunu yaktın, mezuniyetini yaktın” dedi. Endişenmişler hakikaten. Ben de “Endişelenmeyin Sivas halkı bizimle” dedim. Ama onlar hayatımızdan da endişe ediyorlardı aynı zamanda. Yanımızda sadece Hülya’nın ağabeyi vardı. Fakat sonrasında kötü bir şeyle karşılaşmadık. Olay sonrasında hakaret davası açtık.
Nasıl mezun oldunuz?
Birkaç gün sonra başörtülü öğrencileri bir odaya topladılar. Orada kapalı bir şekilde yeminimizi edip çıktık. Bir öğretmen, bir de biz vardık.
REKTÖR BİZİ HİÇ MUHATAP ALMADI
Daha sonra o öğretmenleriniz ya da arkadaşlarınızdan görüştüğünüz oldu mu?
Olmadı. Biz arkadaşlarımızla hatıra kalsın diye fotoğraf çektirmek için gittik. Olaylar televizyona yansıyınca çok korkmuşlar. Bir daha ortaya çıkmadılar. Bazılarının Sivas’ı terk ettiğini duydum. Rektörle zaten hiç görüşmedik. Muhatap bile almadı ki.
Sonrasında ne yaptınız?
Ümraniye’de özel bir poliklinikte bir buçuk sene çalıştık. İşe başladıktan bir süre sonra Behiye işten ayrıldı zaten. Çalışmadı. Hem çalışma hayatını sevmedi, hem de dinini yaşayamayacağını anladı ki, belki de bizden daha ileriyi görüyormuş herhalde, işi bıraktı. Biz Hülya’yla devam ettik.
Çalışma hayatınızda başka zorluklar yaşadınız mı?
Zorluklar asıl ondan sonra başladı zaten. Bu olay gerçekten bizim için yıkıcıydı ama daha da yıkıcısı varmış; Resmi olarak göreve başlamak. Açıkçası ben bütün cezaları aldım. Çok çeşitli hakaretlere maruz kaldık SSK hastanelerinde. Biliyorsunuz o dönemin genel müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’ydu, tabi sadece Kemal Bey’e bağlı değil hükümetle de alakalıydı. Çok fazla savunmam ve cezam var o döneme ait. Serviste çalışıyorsunuz, sarı bir zarf geliyor elinize. Nedir? Savunma. Neden savunma isteniyor? Emirleri dinlemiyorsunuz. Yönetmeliğe uymuyorsunuz. Uyarma, kınama, maaştan kesme cezası. Hatta işten atılmak üzere Ankara’ya kurula çağırıldım. Savunmam alındı. Kılık kıyafet yönetmeliğini uygun giyinmediğim hatta ve hatta verilen işleri yapmadığım iddiasıyla inceleme başlattılar. Halbuki öyle bir şey yoktu. O dönem başörtülüler erkekleri ellemez, dokunmaz vs. diye bir algı oluşturuyorlardı. Biz öyle bir ayrımcılığı asla yapmadık. Bizim için sağlıkta da, dinimizde de öyle bir şey yok. Bu arada eşimle tanıştım ve evlendim. Hep eşimle bu süreçleri atlattık. İyi ki o varmış. Yoksa Müslümanlar hakikaten birbirine sahip çıkmıyor. O kadar yalnız kaldım ki, yalnızlığı gerçekten en uç noktasına kadar hissettim. Eşim de olmasa o mücadeleyi birlikte vermesek ne yapardım bilmiyorum. Başörtümüzü çekip kepimizi yere atan arkadaşın çok güzel bir şekilde sahiplenildiğini düşünüyorum. Araştırsanız bir yerlerde rahat ettirildiğini görürsünüz.
DOKTORLAR BİZİMLE VİZİTE ÇIKMIYORDU
Son dönemde şartlarınız iyileşti mi?
Cumhurbaşkanımız sağolsun bu konuyla ilgilendi. Bizleri rahatlattı. Allah razı olsun ondan. O döneme gelene kadar kimi zaman saçma sapan çalıştık, peruklarla, bonelerle… anlatamam. Bunları yaşamak çok ağırdı. Müfettişler gelip ifademizi alıyorlardı. Başhekimlere “Hastanenizde başörtülü personel çalıştırıyormuşsunuz. Sizi de görevden alırız” diye tehditler geliyordu. Başhekimler de bizi yanlarına alıp “Siz başınızı açmazsanız biz de görevimizden olacağız” diye bir de öyle bir baskı yapıyorlardı. Başörtülüyüz diye bizimle vizite çıkmayan doktorlar bile vardı. Yine de doktorlar ve hemşire arkadaşlarımız arasından bizi tanıdıktan sonra “iyi ki sizinle çalışmışız” diyenler oldu.
* * *
Hülya Öztaş Dere: ‘Gelirseniz kenardan seyredersiniz’ dediler
Üniversiteye başlarken başörtülü okumanın zorlukları hakkında bilginiz var mıydı?
Bu kadar sorun olacağını bilmiyorduk işin gerçeği. Olayların farkına stajlara başlayınca vardık.
Ne gibi sorunlar yaşıyordunuz?
Okulda derslere kapalı gidebiliyorduk ama hastanelerde üniformalarımızı giyiyoruz ya, formanın üstüne başörtüyü yakıştırmıyorlardı. Başörtü olmayacak kep olacak derlerdi. Sen 100’lük çalışsan da hoca 50 verirdi. “Sen staja gelme, forma düzenine uymuyorsun” derlerdi.
Yemin töreni nasıl oldu? Bahseder misiniz?
Kapalı olarak kesinlikle yemin ettirilmediğini biliyorduk. Bizden önce mezun olanlara yemin ettirilmemişti, görüyorduk. Başörtülü olarak yemin edilemeyeceği kesin ve netti. “Eğer gelirseniz aile yakınları gibi seyredersiniz sadece” dendi.
SAF VE TEMİZ DUYGULARLA GİTTİK
Törene katılmaya nasıl karar vermiştiniz?
Aslında düşünüyorum da o kadar saf temiz bir düşüncenin ürünü ki, kimse bize “Gidin oraya yemin edin, kapalı çıkın” gibi bir şey demedi. 2 yıllık süre zarfında açığıyla, kapalıysa çok samimi dostlarım vardı. Açıkçası hiçbir açık arkadaşım tepki de göstermemişti. Bize saldıran arkadaşımız da o iki yıl boyunca “Niye bunu takıyorsunuz” gibi bir şey dememişti ya da biz mi saflığımızdan düşüncelerini fark etmedik bilemiyorum. Kapalı arkadaşlar kendi aramızda konuşup “Başörtülü şekilde yemin törenine gidelim. Bunun yasal bir dayanağı yok” dedik. Bazı arkadaşlar durumu ailelerine anlatınca onlar da “kargaşaya gerek yok” diyerek izin vermemişler. Zaten birçok üniversitede böyle olaylar olduğu için aileler tedirgindi. Bu sebepten arkadaşların birçoğu geri çekildiler. Arkadaşlar çekilince, törenden bir gün önce biz üç arkadaş okulun bahçesinde bir araya geldik. Vedalaşmaktı amacımız. Konuşurken dedik ki “Törene gidelim, bizi öldürecek değiller ya” Gidelim olay çıkaralım diye bir düşüncemiz yoktu, çok saf temiz duygularla oradaydık. Böyle saf saf kendi kendimize karar verdik. Üniformalarımızı giydik, başörtülerimizi taktık. Oraya gidince tepkiyle karşılaştık.
Cesaret gerektiren bir davranış. Nasıl hissettiniz o esnada?
Tepkilere çok şaşırmıştık. Özellikle arkadaşımın ağzını kapatmaya çalıştıklarında. “Ben de konuşmak istiyorum” dedi. Zaten okul birincisiydi. Okul birincisinin gelemediğini bir bahane uydurarak ilan ettiler. Oysa biz oradaydık, hocalar da biliyordu. Behiye “Okul birincisiyim” dediği anda arkadan arkadaş saldırıya geçti. Onu hocalar mı yönlendirdi ya da törenimizi mahvediyorsun diye kendince mi saldırıya geçti bilmiyorum. Zöhre’nin de kepini çekip attı. Ben de kepi çeken arkadaşa mani olmak istedim ama panikledim. O arada zaten karıştı ortalık.
Diğer arkadaşlarınız herhangi bir tepki gösterdiler mi?
Böyle bir olay olunca biz korktuk, geri çekildik. Aslında korktum mu, panikledim mi bilmiyorum. O arada zaten veliler de ayaklandı. Hatta hocalarımızdan bir tanesi bize “Üçünüzü asla mezun etmeyeceğim. Diploma da vermeyeceğim” gibi bir tehdit savurdu. Korkmuştum, şaşkındım. Olayların bir anda bu şekle dönüşebileceğini düşünmemiştik. Kendinizi savunmasız hissedersiniz ya, kalabalıkta üç kişisiniz. Abim gelmişti törene. Velilerin arkasında oturuyordu. Herhangi bir saldırı olursa diye bizi korumaya geldi. Sonra kalabalığı kokteyl salonuna geçirdiler. Kokteyl salonuna bile alınmadığımızı hatırlıyorum.
BİR SINIFA TOPLAYIP YEMİN ETTİRDİLER
Yemin edebildiniz mi?
Sivas gibi bir ortamda, olaylar bu seviyeye gelince rektör yardımcısı, “Başörtülüleri bir sınıfa toplayın. Yemin ettirip diplomalarını verin” demiş. Olaydan bir iki gün sonra yeminimizi ettik ve böylece diplomamızı almış olduk.
İş hayatınız nasıldı peki?
Asıl sıkıntıyı iş hayatında yaşadık. İstanbul’da özel bir dispanserde çalıştık Zöhre ile. O dönemde sıkıntı olmadı. Resmi kuruma geçince ilk atamamız SSK Göztepe oldu. Bütün insanlar bize bir tuhaf bakıyordu. Aslında kapalılık son 5-10 yıldır kabul gördü. Başhemşireye başörtülü çalışmak istiyoruz deyince, “Ben sizi nerede çalıştırayım. Başhekim kesinlikle kabul etmez” dedi. Çünkü kimse çalışmıyor. Bunun üzerine Kartal SSK’ya geçiş yaptık. Hemşire arkadaşlar bile bizim için, “Bunlar kapalılar ya hastalara dokunmazlar, iğnelerini yapmazlar, hastanın göğsünü açmazlar” diye konuşuyorlardı kendi aralarında. Onlara göre çok daha gayretli çalışıyorsun ama… Bir anımı anlatayım. Asansöre bindim. Asansördeki hocaymış. Bakımlı, makyajlı, mini etekli… Yanında asistanları var. Hoca beni baştan aşağı süzdü. Asistanlarına döndü ve dedi ki “Bu buraya ölüleri yıkamaya mı gelmiş.” Şok oldum. Ona dönüp “Buraya ölü yıkamaya gelmedim ama siz ölürseniz haberim olsun. Sizi ben yıkarım” dedim. Çok bozuldu ama asistanlarının yanında bir şey de diyemedi.
Çalıştığınız diğer yerlerde de aynı sıkıntılar yaşandı mı?
Tabi. Kimi arkadaşlarımız istifa etti, kimleri devamlı savunma vermek zorunda kaldı. Sürekli gergin bir ortam. Bir hastaneye gittiğimde başhemşireye kapalı çalışacağımı söyledim. Beni peruk takan biriyle tanıştırdı. İşten çıkayım desen çıkamıyorsun, seçim yapmak zorunda kalıyorsun. Bu kadar emek verdim, zayi olmasın diyorsun. İnsanlara yardımcı olmak istiyorsun. Ben bu mesleği gerçekten severek seçtim. Niyetim hep hastalara yaşlılara yardımcı olmaktı. 4-5 yıl peruk takarak çalıştım. Acilden diyalize geçince, daha kapalı bir ortamdı, en azından boneyle çalışalım dedik. Onlar da durumumuzu görüyor. Sürekli mücadele veriyoruz, stresli oluyoruz. İzin verdiler. Hemodiyalizdeyken bone taktık. Daha rahat ediyorsun. En azından başında onların deyimiyle bir bez parçası var. Biz de öyle mutlu oluyoruz. Yaz kış boğazlı giyiniyorsun. Başhemşire “Kesinlikle yemeğe çıkmayacaksınız, insanlar bu şekilde sizi görmeyecek” dedi. Yemeğe gitmiyorduk. Evden getiriyorduk yemeklerimizi. Bone bizim için büyük bir nimetti. “Yemeğe de gitmeyelim ne olacak” diyorduk.