Vatikan’ı İslam sanatına hayran bıraktı
Vatikan büyükelçimiz Prof. Dr. Kenan Gürsoy göreve başladığı günden bu yana Vatikan’da geleneksel sanatlarımızla ilgili etkinlikler düzenliyor. Gürsoy, Vatikan çevresinin bu etkinlikleri hayretle ve adeta ağızları açık kalarak izlediklerini söylüyor.
Türkiye’nin Vatikan büyükelçisi Prof. Kenan Gürsoy, bu görevinde 5. yılına girdi. Vatikan’a gittiğinden bu yana geleneksel sanatlarımızla ilgili pek çok kültür sanat etkinliği düzenleyen ve/ya himaye eden Gürsoy’la bu etkinlikleri konuştuk. Müslümanlara yönelik bir önyargının olduğunu ifade eden Gürsoy, Vatikan ortamında kendimizi kültürel etkinliklerle daha iyi ifade edebileceğimizi düşündüğünü söylüyor.
Büyükelçi olarak göreve başladığınızdan beri Vatikan’da himayeniz altında bir çok sergi, konser, panel gibi kültürel etkinlikler gerçekleştirdiniz. Bu etkinlikleri düzenleme fikri nasıl doğdu?
‘Hariciyenin haricinden’ gelen bir büyükelçi olduğumuz için daha çok kültür etkinlikleri üzerinden kendimizi ifade edebileceğimizi düşünmemiz tabi idi. Bu vadide gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin Vatikan ortamında ve Roma genelinde laik ya da sivil toplum açısından da önemli olduğunu gördük. Hâlihazırda bu sergiler dolayısıyla Vatikan Büyükelçiliğimiz çevresinde elit bir muhit oluştu. Gelinen bu noktanın memnuniyet verici olduğu söylenebilir.
Bu muhitin içinde kimler var?
Roma’da oturan ve çeşitli dünya devletlerinden gelen Vatikan Büyükelçileri’nin yanı sıra, Vatikan bünyesindeki dinî kimlikli bürokratlar, öğretim üyeleri, Romalı entelektüeller, sanat severler ve burada yaşayan Türk vatandaşları bu bağlamda sayılabilir.
Bu etkinlikler Türkiye’yi kültürü ve sanatıyla tanıtmakla kalmıyor; Ülkemiz hakkında oluşmuş yanlış ve haksız önyargıları değiştirmek adına da bir rol üstleniyor.
İSLAMOFOBİ YÜKSELDİ
Batı’da, içinde bulunduğumuz çevrelerde giderek yaygınlaşan biçimde, bir İslamofobi söz konusu. Irak, Suriye gibi ülkelerde cereyan eden hadiseler her seferinde Avrupa Hristiyan toplumunu İslam Dünyası’na karşı biraz daha tedirgin ve tepkili bir hâle getirmektedir. İyi niyetli bir bakış açısıyla onların bu tavrı; hakiki İslâmı ve dinimizin medeniyet boyutunu hakkıyla tanıyamamış ve doğru değerlendirememiş olmalarına bağlanabilir.
Bu nedenle mi etkinliklerde daha çok İslami gelenekten beslenen sanat dallarını tercih ettiniz?
Medeniyet mirasımızın ve kültür varlıklarımızın, kendimizi tanıtma ve bu menfi algıyı bir ölçüde de olsa, değiştirme adına yapıcı bir vazife üstleneceklerini düşündük. Sergiler, konferanslar, paneller gibi akademik ve sanatsal faaliyetler kanalıyla ufak çaplı da olsa kendi iklimimizden ses verme ve kendimizi ifade etme yoluna gittik.
Dört yıllık bir zaman dilimi zarfında on ikinci sergimizi açtık. Türk İslam medeniyeti hakkında bir fikir verebilme, bu medeniyetin zeminini oluşturan felsefi ve hissi boyutları bir nebze de olsa sanat yoluyla dile getirme gayesi önemli idi. Kadim birikimlerimizin birer yansıması olan gelenekli sanatlarımızı öne çıkarma gayretinden maksat budur.
ÇİNİYLE BAŞLADIK
Önce hangi gelenekli sanatla başladınız sergilere?
Bilindiği üzere gelenekli sanat türlerimiz bir hayli zengindir. Biz işe çiniden başladık. Naciye Nur Avlupınar hanımefendinin, çini sanatına ilişkin eserleri ile ilk sergimizi açtık. Bu sergiyi, Hilye-i Şerif, tezhip ve ebru sergileri takip etti.
Geleneksel sanatlar dışında ne gibi sergiler düzenlediniz?
Figen Çiftçi hanımefendi bize mabetleri konu edinen bir fotoğraf sergisi hazırladı. Üç ayrı dinin mensupları, Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de ülkenin birçok yerinde hür ve rahat bir şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdi.
İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok yerleşim merkezinde bazen farklı dinlerin mabetleri yan yana yer alabilmekte idi. Bu son derece insani ve medeni uygulamayı fotoğraf sanatı yoluyla gözler önüne sermenin anlamlı olacağını düşünmüştük.
Filiz Kutlar hanımefendi bizlere ,’Dünyada ve Türkiye’de kadın’ başlığı altında kadın imajıyla ilgili bir sergi düzenledi.
İlhamlarını geleneksel sanatlardan alan eserleri içeren sergiler de gerçekleştirdik.
Tezhip sergisinden bahsetmiştiniz. Nasıl karşılandı?
Bu faaliyet; seçkin müzehhibelerimizden Münevver Üçer hanımefendi, eşi Kaya Üçer beyefendi ve dostları Reyhan İsen hanımefendinin eserlerinden oluşan karma bir sergiydi. Tezhip; tıpkı hat sanatında olduğu son derece rafine bir estetik terbiyenin yansımasıydı. Ahenkli ve huzurlu bir bütünlük arz eden desenlerle bezeli bu süsleme sanatı da Batılı sanatseverler için ilgi çekiciydi.
Gelenekli sanatlar adına burada anmaktan büyük zevk duyacağım bir diğer faaliyet de İlkay Şamlı hanımefendi’nin, ‘Renklerin Seslenişi’ adlı ebru sergisi idi. Sanatçı’nın kalabalık bir meraklı gurubuna daha sonradan yaptığı uygulama ve sanatını takdimdeki fikri derinlik beğeni kazandı.
MUSİKİMİZİ SEVDİLER
Sergiler dışında da konserler, paneller düzenlediniz. Onlar hangi çerçevedeydi?
Türk Dil Kurumu ile Evliya Çelebi’nin ve Bahçeşehir Üniversitesi ile de Katip Çelebi’nin, hem kendilerinin hem de eserlerinin anıldığı toplantılar düzenledik. Ayrıca anılan Üniversite ile ortaklaşa ünlü bestekârımız Itri’nin ölümünün yıl dönümünde bir Itri konseri tertip ettik.
Seçkin bir musiki heyeti ile icra edilen konser çok rağbet gördü. Şahsen bu nispette takdir göreceğini düşünmemiştim. Batı Klasik Musikisi’nde çok iyi bir noktaya ulaşmış ve genellikle kulak terbiyesi kazanmış İtalyanlar; bizim musikimizi büyük bir dikkat ve zevkle dinlediler.
Mevlevi ayini de gerçekleştirmişsiniz. Din adamları için ilginç bir tecrübe olsa gerek.
Kültür Bakanlığımızın değerli Konya Tasavvuf Musikisi ve Semazenleri grubuna bir Mevlevi ayini icra etmeleri hususunda ricada bulunduk. Bu faaliyetimizi, Roma’nın merkezinde, Vatikan’a ait tarihi bir mekân olan Kançılarya Sarayı’nda gerçekleştirdik.
Burası tarihte engizisyon mahkemelerinin yapıldığı eski Adalet Sarayı’dır. Ahşap işçiliğinin güzel bir örneğini teşkil eden tavanı ve usta ressamların elinden çıkmış duvar resimleriyle büyülü bir atmosfer oluşturan bir salonda icra edildi, bu mevlevî ayini. Orada bulunan Hristiyan din adamları ve diğer davetliler icrayı huşu içinde izleyerek çok etkilendiklerini dile getirdiler.
Modern sanatımız Roma’da tanınıyor mu?
Bu anlamda tek tek isim yapmış sanatçılarımızın varlığından söz edilebilir. Bu çerçevede, sergisi için ev sahipliği yaptığımız, ahşap üzerine çalışan ünlü heykeltraşımız Ender Güzey beyefendiyi sayabiliriz.
Sanatçımızın 40. Sanat yılını bu sergi dolayısıyla Roma’da birlikte kutladık. Eserleri çok ilgi topladı. Genel Türk sanatı algısı; yeterince tanıtımı yapıldıkça, yüz yüze gelindikçe sanatçılarımız dışa açıldıkça daha da gelişecek.
Sizin şahsi ne tür çalışmalarınız oldu?
Bir felsefe profesörü olarak ben de hem temel fikri ve manevi tarihimizin belli başlı konularını ve bakış açılarını konu edinen, hem de genelde felsefi bir arka planla etik ve dini etik değerlendirmelerini yapan çok sayıda konferans verdim, panel ve diğer mesleki toplantılara katıldım.
Unutmadan geçmemin doğru olmayacağı bir diğer faaliyet de San Egidio Derneği ile ortaklaşa düzenlediğimiz, ‘Türkiye-Vatikan İlişkileri Sempozyumu’ oldu. Bu toplantıya, Ülkemiz’den, İtalya’dan, Fransa’dan ve Vatikan’dan değerli bilim adamları katıldılar.
MEDENİYETİMİZDEN İŞARETLER TAŞIYAN ÇALIŞMALARI ÖNCELEDİK
Sergileri açan sanatçılara nasıl ulaştınız?
Bu görevde bulunduğumuz süre içinde, Roma’da bizim Elçiliğimiz himayesinde sergi açmak isteyen pek çok sanatçı başvurusu oldu. Bu talepler doğrultusunda tercihlerimizi yaparken bizim medeniyetimizden işaretler taşıyan çalışmaları, kısacası ‘gelenekli sanatları’ önceliklerimiz arasına koyduk. Ayrıca Türkiye’deki akademik ortamlarla ve sanat çevreleri ile oldukça yakın temaslarımız söz konusu idi. Bu münasebetler de tercihlerimizde belirleyici rol oynadı.
Avrupai sanatın en seçkin ve en kâmil örnekleri bu medeniyetin mensupları tarafından tarih boyunca ortaya konmuş ve halen de konmakta. Onlar, o anlamda kendi en tepe noktalarını yakalayıp; bu anlamdaki temsil hakkını da elde etmişler.
Bizim sanat dünyamız, ortalama bir Batılı için pek de haberdar olunmayan, bilinmeyen bir alan hükmünde. Bu sebepten ziyaretçilerimiz, gelenekli sanatlarımızla yüz yüze geldiklerinde tanışık olmadıkları, alışkanlıkları dışında bir başka form ile karşılaşıyorlar. Başlı başına bir müze, sanat galerisi hükmündeki İtalya’da kendi iklimimizin sesi ve rengi olan bize has sanat çeşitlerinin örneklerini sergilemeye çalışıyoruz.
İKONA VE HİLYE AYNI DUYGUNUN FARKLI GELENEKTE YANSIMASI
Her iki kültürün ortak motiflerini taşıyan sergiler de var mıydı?
Evet. Mesela bunlardan biri, sanatçımız Tülay Gürses’e ait olup, Hz. Mevlana’nın verdiği ilhamla beslenen bir modern resim koleksiyonuydu. Bir diğeri de, İtalya’da yaşayan Türk ressamı İrem İncedayı hanımefendinin melek figürlü eserleriydi.
Diğer bir sergimiz de İtalya’da yaşayan Türk gravür sanatçısı Fatih Mika beyefendinin eserlerinden oluşmaktaydı. Değerli sanatçı, Şeyh Galip’in Hüsn-ü Aşk adlı mesnevisinden yola çıkarak gravürler hazırlamıştı.
Hilye-i Şerif’in bizim kültürümüzde önemli bir yeri var. Vatikan din adamları için ne ifade etti?
Hristiyan dünyasında Hz. Meryem ve İsa’yı tasvir eden ‘ikona’lar çok rağbet görür. Biz ise Hilye-i Şeriflerle hat sanatını kullanarak Peygamberimizi tasvir ediyoruz. Vatikan din adamları Peygamber Efendimizin vasıflarını anlatan bu sanat mahsulleriyle ilk defa karşılaştılar. Kendi yaptıklarına benzemeyen fakat aynı gayeye hizmet eden başka bir form ile karşılaştılar. Bir medeniyette ikon olarak işlenen bir konu, diğer medeniyette hat sanatı olarak ifadesini bulmuştu.
05.01.2014
https://www.yenisafak.com/yenisafakpazar/vatikani-islam-sanatina-hayran-birakti-601697